18 Eylül 2011 Pazar

bahtiyar / 1.gun


Hazırlık işleri, gitmeden yapılması gereken işler, temizlik, ihtiyaç listeleri, son kontroller, maddi hazırlık.. Baktım bitmiyor, saymaya başladım bende çabuk geçsin diye. Ve gün geldi "sıfır" dedim.

Perşembe akşamı saat 8'i buldu yola çıkmamız. İstanbul'dan çıkış çok beterdi. Topbaş için yaratıcılığımızı sonuna kadar kullandık diyebilirim. Sol şeritten ayrılmayan dallama tırcıların da arasından geçtik, haritayı anlamaya çalışmak için yanımızdan gitmeye çalışanların da.. Doktor blog yetiştirmeye çalışırken uyuyakaldı, Olcay sürdü, ben müzik işlerini hallettim. Tam yorulduk, acıktık derken Tekirdağ'da Olcay'ın arkadaşına uğradık. Seyhun sağolsun tüm samimiyetiyle ilgilendi bizimle, hatta giderken zorla yolluk (çeri domates) bile tutuşturdu elimize. Doktor dede ve babannesinin elini öpüp hayır duasını da alıp manevi check-list de tamamlanınca devam ettik. O arada atlayamayacağım tek şey Fabrikadan gelen anason kokusudur. Kelebek camlarını flap gibi kullanıp tüm kokuyu doldurduk arabaya. Olcay'la koltuk değişimleri sıralamasında gümrükten çıkarma zevki bana denk gelmiş oldu. Doktor'un haberi yoktu ama uçuşan pireler şahitler :) Pasaport ve evrak kontrolleri, bizim tarafın Duty Free molası derken "geçiyoruz, geçiyoruz, geçiyoruz, geçtiiiiiik" diye ayak bastık Yunanistan topraklarına. İlk izlenim önemlidir ya hani, Yunan polisinin karakter düzeyi konusunda biim polislerden pek bir farkı yok. Kısa bir Duty Free macerasından sonra Alexandroupoli'ye kadar durmadık. Gece 4 civarlarında sokakta sadece biz; benim, Olcay'ın ve doktorun pirelerinde bir gülümsemeyle dolaştık sokaklarda boş boş. Sahile inip yaptık kahvemizi.. Ooh!

Dinlenip uykumuzu açtıktan sonra Kavala'ya kadar durmadık. Kavala sokaklarında da kaybolurcasına attık turumuzu. Güneşin doğuşunu izledik, tekrar çıktık yola. Bir kahve alma molası hariç Selaniğe kadar durmadık. Deli enerjisi geldi heralde. Doktorun pireleri çok güldü bu espriye :) Saat 09:30'da Xristina, İrini ve muhteşem bir kahvaltı karşıladı bizi. Teknoloji işlerine zaman ayırdık biraz, sonra şehir merkezi, Selanik Kulesi, sahilde buz gibi bira, hediyelik derken saat 16:00 civarı tekrar yola düştük. Şu anda İgoumenitsa'ya 80 km filan kaldı. Doktor bus acemiliğini atıyor, arkamızda 1 km. kuyruk:) Olcay da uyku sonrası meyve ve eyak uzatma keyiflerinde. Teypte 16  Horsepower - Black Soul Choir..

....

Normalde günü bitirdik sanıp sonlandırmıştım yazımı fakat öyle olmadı. Igoumenitsa'ya yaklaşırken farkettik ki benzinimiz bitmek üzere. Daha önümüzde 80 km. yol. Üstün ekonomik öğrenci sürüşü taktiklerimi uygulamak üzere ben geçtim direksiyona. Maksimum vites, minimum devir, camlar kapalı, mümkün olan her an ecevit vitesi:) İddiaya girdik ne zaman benzin bitecek diye, kimse kazanamadı. İlk benzinliğe ulaşıp da depoyu doldurduğumuzda 54.52 litre benzin aldık! Yani anca borularda kalmış. İgoumenitsa'ya vardık, liman şehri olduğunu biliyorduk ama sadece limandan ibaret olduğunu tahmin etmemiştim hiç. Feribot kuyruğunda öyle karavanlar vardı ki bizimkisi yavru gibi kaldı yanlarında. Yarım saat rötarlı olarak bindik feribota. Feribot süper! Casino var ;)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder