Planet Caravan
Okuyucu yazıya başlamadan şunu dinle istersen:
http://www.youtube.com/watch?v=8E67iMaGYi0
Ve sen bu metni okurken tahmini olarak biz Selanik’e ulaşmış ve Christinalarda kahve içiyor olacağız...
Bahtiyar’ın (iyi ki) peşinden koştuğu hayallerinden bir miktar bağımsız bir şekilde malum bir grup büzükdaş olarak Afyon’a rakı-sucuk-kaymak yolculuğunda, trende ‘’’’Rakı Muhabbeti’’’ olarak doğdu benim için şu mevzu.. ‘’’’Aq uçakla Alaska, oradan deniz yoluyla Seattle ve ordan da New york Madison Square Garden önünde biten bir trib ‘’’ idi hatırladığım...Heyecanlı ama değil mi??
Her ne kadar plandan caymanın anahtarını önce Doktor un temkinliliğine verseler de ( ki bence haklı ) bir şekilde Olcay’ın da bu işin peşini bırakmamasıyla, asılmasıyla ve Ahmocan’ın asisti ile başladı yeniden. Rota değişmişti ama... Olcayla Bahti programı yapıp dökümü aldıktan bir süre sonra da titreyip silkinip, Bahti nin yüksek voltajlı ara gazlarıyla ‘’ LaN bu şu vakit yapılmalı ve ilerde ağırmış kıçlarını kaşıyarak torun torbalara anlatılmalı belki ‘’ diye düşündü doc.... Sonrası zaten dipsiz muhabbet..Ladadika’ da lak lak geçmek Gino sorbillo da buffalo dilimlerini yuvarlarken İspanyol merdivenlerinde aşıkları fotoğraflamak, zaman mı yok Louvre ‘ı gezmeyelim bu sefer ama Jim’ e, Yılmaz’a ve Ahmet’ e uğrayıp bir selam çakıp bir karanfil bırakmak Paris’de, Dublin’ de ‘’’Irish Drinker’’’ larla polka yapmak yada St. Pauli de yumruğunu kaldırıp bir maçında onlara eşlik etmek, sokağın birinde Gregor Samsa yı düşünüp Kafka üzerine konuşmak bir Prag köprüsü üstünde, o da mı olmadı 1800 lerde 7 kuşak önce göçüp gelinen baba topraklarını ziyaret etmek Plevne’de...
Zor bir yolculuk Şile’den çok öte Datça’dan Atina’dan da öte...Bu üç adam birer vosvovs binicisi...... ve az çok neyi nerede nasıl yapılacağını biliyorlar temkini elden bırakmamak gerek ki sağolsun Recep ve biraderleri yolda kalmamak için bize yardımcı oldular. Şimdi doktor da çevirip bakıyor başını da küçük bir sahra hastanesine çevirdi arka tarafı ama !!! olsun ..Ses tesisatı 1969 model karavanı 90 modele taşıdı ki sınıra doğru ilerlerken Du hast cayır cayır yaptı ortalığı şimdiden !!!
Bir de şu var tabii,,,, Kaset olsun, kamplar olsun, tribünler olsun, geçerken işyerlerine uğramalar olsun herkes birbiriyle iyi dost cancane,, geçmiş bazı deneyimler gösterdi ki bu durumların nasıl pamuk ipliğine bağlı olup bir yol hikayesi yazılırken kalplerin kırıldığını...
Amaç demeyeyim de kalplerimizden geçen : Bu yolculuk bitip dönüp bakıldığında biraz da bunun böyle olmadığını da gösterebilmek herkese...
Evet bu bir yol hikayesi...
Turistik gezi değil, 3 vosvosçunun yazdığı bir hikaye olacak bu.
En uzağa gitmek amaç değil, elbette bu kadar uzun yol alıp gittim demek başka bir şey olacak, Edinburgh ‘ a yol alırken Keltik coğrafyadan geçmenin hazzı başka olacak ama önemli olan yollarda olmak, yollarda kalmak çok önemli değil. İster karavan sorun çıkartsın ister canımız sıkılıp şu köyü merak ettik hadi inip gezelim şeklinde olsun..
we sail through endless skies
stars shine like eyes
the black night sighs
the moon in silver trees
falls down in tears
light of the night........................
Sabbath’ın Psyhodelic şarkısı geliyor şimdi kulağıma ne de olsa bir nevi Galaksi tadında bir gezi bu.
O zaman da okuyucu bu yazıyı bununla kapat ama kendilerinden değil pek başarılı bir coverdan....
http://www.youtube.com/watch?v=kWChhdIgT6Q&ob=av2e
Ondan da önce kafamın bulanık olduğu ve yolculuktan caydığım dönemde Oruç aruoba’nıun ve Veysel’in şu sözleri de çekti beni bu işe:
Yola çıkacak kişinin aşması gereken ilk ve en önemli engel kendi yerleşikliğidir
Gezerken aklımın evine vardım
jekyll
Okuyucu yazıya başlamadan şunu dinle istersen:
http://www.youtube.com/watch?v=8E67iMaGYi0
Ve sen bu metni okurken tahmini olarak biz Selanik’e ulaşmış ve Christinalarda kahve içiyor olacağız...
Bahtiyar’ın (iyi ki) peşinden koştuğu hayallerinden bir miktar bağımsız bir şekilde malum bir grup büzükdaş olarak Afyon’a rakı-sucuk-kaymak yolculuğunda, trende ‘’’’Rakı Muhabbeti’’’ olarak doğdu benim için şu mevzu.. ‘’’’Aq uçakla Alaska, oradan deniz yoluyla Seattle ve ordan da New york Madison Square Garden önünde biten bir trib ‘’’ idi hatırladığım...Heyecanlı ama değil mi??
Her ne kadar plandan caymanın anahtarını önce Doktor un temkinliliğine verseler de ( ki bence haklı ) bir şekilde Olcay’ın da bu işin peşini bırakmamasıyla, asılmasıyla ve Ahmocan’ın asisti ile başladı yeniden. Rota değişmişti ama... Olcayla Bahti programı yapıp dökümü aldıktan bir süre sonra da titreyip silkinip, Bahti nin yüksek voltajlı ara gazlarıyla ‘’ LaN bu şu vakit yapılmalı ve ilerde ağırmış kıçlarını kaşıyarak torun torbalara anlatılmalı belki ‘’ diye düşündü doc.... Sonrası zaten dipsiz muhabbet..Ladadika’ da lak lak geçmek Gino sorbillo da buffalo dilimlerini yuvarlarken İspanyol merdivenlerinde aşıkları fotoğraflamak, zaman mı yok Louvre ‘ı gezmeyelim bu sefer ama Jim’ e, Yılmaz’a ve Ahmet’ e uğrayıp bir selam çakıp bir karanfil bırakmak Paris’de, Dublin’ de ‘’’Irish Drinker’’’ larla polka yapmak yada St. Pauli de yumruğunu kaldırıp bir maçında onlara eşlik etmek, sokağın birinde Gregor Samsa yı düşünüp Kafka üzerine konuşmak bir Prag köprüsü üstünde, o da mı olmadı 1800 lerde 7 kuşak önce göçüp gelinen baba topraklarını ziyaret etmek Plevne’de...
Zor bir yolculuk Şile’den çok öte Datça’dan Atina’dan da öte...Bu üç adam birer vosvovs binicisi...... ve az çok neyi nerede nasıl yapılacağını biliyorlar temkini elden bırakmamak gerek ki sağolsun Recep ve biraderleri yolda kalmamak için bize yardımcı oldular. Şimdi doktor da çevirip bakıyor başını da küçük bir sahra hastanesine çevirdi arka tarafı ama !!! olsun ..Ses tesisatı 1969 model karavanı 90 modele taşıdı ki sınıra doğru ilerlerken Du hast cayır cayır yaptı ortalığı şimdiden !!!
Bir de şu var tabii,,,, Kaset olsun, kamplar olsun, tribünler olsun, geçerken işyerlerine uğramalar olsun herkes birbiriyle iyi dost cancane,, geçmiş bazı deneyimler gösterdi ki bu durumların nasıl pamuk ipliğine bağlı olup bir yol hikayesi yazılırken kalplerin kırıldığını...
Amaç demeyeyim de kalplerimizden geçen : Bu yolculuk bitip dönüp bakıldığında biraz da bunun böyle olmadığını da gösterebilmek herkese...
Evet bu bir yol hikayesi...
Turistik gezi değil, 3 vosvosçunun yazdığı bir hikaye olacak bu.
En uzağa gitmek amaç değil, elbette bu kadar uzun yol alıp gittim demek başka bir şey olacak, Edinburgh ‘ a yol alırken Keltik coğrafyadan geçmenin hazzı başka olacak ama önemli olan yollarda olmak, yollarda kalmak çok önemli değil. İster karavan sorun çıkartsın ister canımız sıkılıp şu köyü merak ettik hadi inip gezelim şeklinde olsun..
we sail through endless skies
stars shine like eyes
the black night sighs
the moon in silver trees
falls down in tears
light of the night........................
Sabbath’ın Psyhodelic şarkısı geliyor şimdi kulağıma ne de olsa bir nevi Galaksi tadında bir gezi bu.
O zaman da okuyucu bu yazıyı bununla kapat ama kendilerinden değil pek başarılı bir coverdan....
http://www.youtube.com/watch?v=kWChhdIgT6Q&ob=av2e
Ondan da önce kafamın bulanık olduğu ve yolculuktan caydığım dönemde Oruç aruoba’nıun ve Veysel’in şu sözleri de çekti beni bu işe:
Yola çıkacak kişinin aşması gereken ilk ve en önemli engel kendi yerleşikliğidir
Gezerken aklımın evine vardım
jekyll
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder