25 Eylül 2011 Pazar

bahtiyar / 6.gün

Feribottan inince uyandım. ama ara ara daldım yine. Soldan akan trafik çok garip. Açlığa dayanamayıp girdik bir benzinliğe. Bu arada Avrupa'da çoğu yerde kendi benzinini kendin dolduruyorsun. Hatta Roma girişinde self servis olanlar daha ucuzdu. Koca benzinlikte tek adam çalışıyor, market kısmına giriş kapalı, sandviç alıcaz diyoruz, eleman karton üzerindeki çeşitleri gösteriyor, seçiyorsunuz, gidip getiriyor, sonra konsolosluklardaki pasaport haznesi gibi birşeye siz parayı koyunca malzemeleri koyuyor o da, değişiyorsunuz :) Sandviç altı üstü :)

Bir sonraki mola uykusuzluktan oldu. Ben üst katta, doktor ön, Olcaysa arka koltukta daldı uykuya. Malum westfalia :) Soğuktan titreyerek uyandığımda İngiltere saatiyle 04:30 filandı. benzinlikte birşeyler atıştırıp ısındım biraz. Sonra doktor geldi yanıma. Olcay'ı uyandırmamak için baya bi zaman harcadık benzinlikte. Sonra Olcay uyandı, sıvadık kolları 3000 km. bakımı için. Aslında 3500 filan oldu ama erteledik biraz gündüz yapalım diye. Hava felaket soğuk, önce yağını değiştirdik. Sonra uzun uğraşlar sonucunda sibop ayarını yaptık. Avans ayarı da 2. seferde tuttu, bakım tamamdır.. Bu arada yazmadan edemeyeceğim, avans ayarı yapmak için "doktor arabanın kontağını açabilir misin? ama marşına basma" dedim. Doktor gidip marşa bastı. Sanırım bizi öldürmeye çalışıyor, hani doktor ya, geri diriltebilecek sanki..

Restoran kısmının beleş internetinden faydalanalım dedik ama kahve pahalıydı, aynı fiyata geldi. İşlerimizi tam halledemedik. 2 netbook var ama birsürü güncelleme eksik. Doktor her tarafımıza trojan bulaştırdı, ben hard disk'imi sakladım :) Bilet alalım diyoruz ama her baktığımızda farklı fiyat. En ucuz 51 pound. Şimdi öğlen güneşi altında Londra'ya 10 km filan kaldı. Gidince ilk işimiz biletleri alıp, o havalimanı yakınında bir otoparka arabayı bırakıp şehrin tadını çıkarmak. Bu arada müdürüm sağolsun (special thx) işinin gücünün arasında ilgilendi benim bilet işiyle, bikaç arkadaş maillerine bile bakmadılar sanırım, gelince konuşucam onlarla..Bu arada yola çıktık, yaklaşık 1 km. sonra doktor laptopun aqdaptörünü unuttuğunu farketti, akılsız başın cezasını ayaklar çeker..

Londra girişinde Greenwich'te mola verdik (saatlerimizi ayarlamak için). Yemek, internet, kostüm değişimi ve bilumum ihtiyaç. Dublin'e gidiş uçak biletlerimizi aldık hemen. İşlerimizi hallettikten sonra tam yola çıkıyoruz, sağda lastikçi!. Hemen patlayan lastiği tamir ettiriyoruz orda. Güzel bir röportaj da yaptık, dönünce izleriz. Tek kötü tarafı lastik tamirinin 20 pound olması! 

Olcay Londra'yı iyi bildiği için güzel bir tur attırdı bize. Dışından görmediğimiz önemli yer kalmadı diyebiliriz. Çok güzel fotoğraflar çektik. Tower Bridge'da bisikletli bir Türk iyi şans diledi bize. Bu arada seyir halindeyken ışıklarda inip hemen fotoğraf çekip geri biniyoruz filan.. Londra yerlilerinin akşam yemeklerindeki sohbet konusu olduğumuza eminim. Bu arada gizli saklı yok, 10 üzerinden 9,5 güzelliğinde bi hatunla gözgöze geldik ışıklarda. Gülümseyerek bana bakıyor, bende acaba neden bakıyor diye ona bakıyorum, aklıma da komik birşey geldi, gülümsyorum bir taraftan. Başka bir maksadım yok yoksa. Öyle her bakana, gülmseyene karşılık verecek olursam... Ohoo evin yolunu bulamam. Gözlerinden anladığım kadarıyla "naber? keşke gitmesen, telefon numaranı nereden bulabilirim?, araba kaç model?, ne kadar yakıyor?" gibi sorular sordu. Evet gözünden anlarım! Cevap vermedim ama.. Yeter, bıktım bu ilgiden.. Neredeyse biz gözden kaybolana kadar baktı arkamdan, sonra el salladı. El sallayışında da "sana bağlandım, yeniden karşılaşana kadar seni bekleyeceğim yağızım" anlamı vardı. Neyse..

Başladık otopark aramaya. Sabaha karşı uçağımız var ve güvenli bir otopark lazım. Günlük fiyatları 35 pound! Bize lazım 3 gün! Baya bi aradık daha hesaplı bir otopark, ya baya bir uzak ya da tavanı alçaktı bizim araba için. Bu arada çok açık yüreklilikle söyleyebilirimki Olcay Londra trafiğini alt ve üst olarak ikiye ayırdı. Kırmızıda geçmeler, dalıp sağ şeritte beklemeler filan :) Bi de adamlara kızıyor :) En sonunda şehrin göbeğindeki "Trafalga" otoparkına bırakabildik. 3 gün 105 pound! Bakalım çıkarken bileti kaybettim diycem, yerse 35 pound ödeyip çıkarız, gelişmeleri aktarırım.

Başladık dolaşmaya..Önce güzel bir çin yemeği, sonra adım adım Londra! Eğlenceli, cıvıl cıvıl mekanlar, güzel ablalar, (bazı yerlerde güzel abiler), son metroya kadar turaladık. Ama genel anlamda pahalı memleket. Bir magnet 5 pound olur mu? (Buradan neden eli boş döndüğümüzü anlarsınız umarım:) Guinnes lisanslı rünler gördük, dibim düştü. Bu kadar kaliteli hediyelik ürünleri ilk defa gördüm. Fiyatları da ona göre tabi. Sokak sanatı işi de bayağı ilerlemiş. Bizde yasak, orda destek.. Uğramak istediğim bir iki yer daha vardı ama adresleri elime ulaşmadı. Ben de Soho'ya takıldım onun yerine, mis gibi..

Son metroya binip uyuklaya uyuklaya gittik havalimanına. Biz doktorla hemen şekerleme moduna geçtik, Olcay genç adam, terminaller arası tura çıktı. Sanırım 6. gün bu şekilde bitti..   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder