27 Eylül 2011 Salı

bahtiyar / 7.gün

Havalimanında anında uykuya daldık. Hatta bir ara polis filan gelip sorular sormuş, haberim yok. Ama uçuştan bir buçuk saat önce dınk! açıldı gözlerim. Hızlı bir kişisel bakım, bi kahve, bekle bizi İrlanda! Sen mi büyüksün biz mi? BMI diye bir firma, Airbus A320 uçak, uyuyarak gecen yolculuktan sonra vardık İrlanda'ya. Havalimanında ücretsiz kablosuz internet vardı, yerel saatle de sabahın köründe indiğimiz için biraz vakit geçirdik havalimanında. İnternet işlerimizi hallettik, kahvaltı filan.. Havalimanının önünden direk şehir merkeine giden otobüs var. 41 ve 16a numaraları.. Yol üzerindeki müstakil evler hayranlık uyandırıcı..Yaklaşık 45 dakika sonra şehir merkezindeydik. Direk bir internet cafe bulup Edinburgh uçak biletlerini aldık. Merkeze doğru giderken hemen karşımıza hediyelik eşya satan dükkanlar çıktı. Bir tur attık içeride, mest olduk. Guinnes ürünlerinden burada da var. Londra'dan biraz daha ucuz ama hala çok pahalı.
Ben havalimanında tıka basa yemiştim, Olcay ve Uğur'un ikinci kahvaltıları için bir yere girdik, çok hoşuma gitti. Bu arada ilk orjinal Irish ablayı orada gördüm. Çıkınca şehir merkezinden sallana sallana Guiness fabrikasına doğru yürümeye başladık. Malum Dublin'e uğrama sebeplerimizden birisi. Yolu öğrendik, elimizde harita, gidiyoruz, sorun yok. Karşımızdan bir sarhoş evsiz geliyor, çat! doktor adamın fotoğrafını çekme maksadıyla adres sordu. (önceki örnekler için bkz. 3.gün: doktor esrarkeş Paki'leri ta Livorno'da buluyor). Be adam mıknatıs mısın? İnceden yürüdük Olcayla, adam esir etti Uğuru.
İlerliyoruz fabrikaya doğru, yolda panayır gibi bir yer, herkes ev yapımı yiyecekler satıyor, tatlı aldık, inanılmaz ötesi. Süper! Muhteşem! Bu arada fabrikaya giderken birşeyler dikkatimi çekti. Her yer şenlik alanı gibi. Bütün barlarda afişler, bayraklar, hazırlık.. Öğrendik ki Arthur's Day kutlamaları varmış. Bu Arthur; Dublin için büyük adam. Guiness fabrikalarının kurucusu. Bolu için İzzet Baysal ne ise, Safinaz için Temel Reis ne ise, cep telefonu için şarz ne ise bu da öyle. Adam kalkındırmış ülkeyi.. Çocukları, torunları da sağolsunlar işlerine sahip çıkıp, gözlerinin önüne bakıp işe devam etmişler. Aferim onlara.
Gelelim Uğur meselesine. Eski yazıları takip edenler bilirler, yola çıkmadan önce adama tek bir görev verdik, o da gideceğimiz rotadaki etkinlik, konser, önemli gün, maç vs. araştırmaktı. Dublin'de öğrendi o da Arthur's Day olduğunu. Hayır dandik birşey değil, dünyanın bilmem kaç yerinde eylem filan yapmış insanlar o gün resmi tatil ilan edilsin diye. Sorduğunda da "ben ne bileyim ulan" cevabını alıyorsun. Ama adam Paris'te bilmem ne sanat, veterinerlik müzesini filan biliyor.
Girdik fabrikaya. Ben daha önce Pilsner Uruquell fabrikasını da gezdiğim için çok şaşırmadım. İçeride sürekli bir adam düdüklemece. Sanırsın uzaya roket attılar. Neyse çok üstlerine gitmeyim, tarafsız olmak gerekirse hem fabrikası, hem birası, hem sosyal konulardaki duyarlılığıyla alkışlanası marka. Şu andaki yetkili olur da "başlarım fabrikasına, kapatıyorum, yelkenle dünya turuna çıkıcam" dese bitti ülke. Neyse, fabrikanın bizlere gösterilen kısmı çok güzel. Ciddi emek harcanarak hazırlanmış, iyi yatırım yapılmış, (giriş adam başı 14.40 euro olsun o kadar), hele en üst kattaki Guiness ikramı! O manzara ve arkadaşlar için bir kare fotoğraf çektirmek.. Güzel duygular bunlar..
Fabrikadan çıktığımızda Olcay'ın son enerjisi de bitti. Baktık otel ya da hostel bakınmaya. O esnada alışveriş işlerini hallettik. Çok şık, şirin bi hostel bulduk Olcay'a. Ben de elimdeki eşyaları bıraktım odasına, gece yarısı havalimanına gitmek üzere sözleşip ayrıldık. Doktor sanat sepet işlerini halletmeye gitti, ben de baya bi dolaştım şehri. Süper memleket. Biraz da Arthur's Day olmasından ötürü sanırım, her yerde eğlence, sokaklar cıvıl cıvıl..17:59'da herkes 1 dakikalığına Arthur şerefine kadeh kaldırdı. Sonra doktorla buluşup biraz da onunla takıldık. Irish Pub can imiş, onu farkettim. Her eve lazım. Ustalar müthiş müzik yapıyordu. Dışarıda sigara içerken tanıştım solistle, sesten nfilan açıldı konu, "sesimi 16 yaşından beri puro çmeme borçluyum" dedi. Birkaç Pub daha gezdikten sonra Olcay'ın kaldığı hostele uğradık, bindik taksiye uyudum. Havalimanına girişte uyandırıldım, binaya girip boş koltuğa oturunca yine uyudum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder