18 Eylül 2011 Pazar

olcay / 15 eylül – 16 eylül

Sabah beri bekliyorum heyecanla. Bahtiyar sabah uçuştan döndü evde hazırlanıyor, Uğur hala hastaneden çıkmayı bekliyor. Bahtiyar evden gelip aldı ve Seyrantepe'ye sona kalan yedek parçalarımızı almak için Recep'lere gidiyoruz. Arkamızdan su dökerek uğurlayan Recep, Ahmet, Osman, Umutcan ve Apo en az bizim kadar heyecanlılar. Sıkı sıkı tembihlerde bulunuyorlar. Ama bizim daha çıkış için hala beklememiz gerekiyor. Uğur daha hastaneden çıkacak. Aksaray'da  otoparkta bir yandan son konturollerimizi yaparak Uğur'u bekliyoruz. Uğur'un gelişi ve çıkışımız akşam 8'i buluyor. İstanbul'un lanet trafiği bizim kadar hızlı değil. Bırakmıyor bir türlü. Sanki yurt dışına çıkmak İstanbul'un trafiğinden daha kolay. Söylene söylene trafikte debeleniyoruz. Nihayet Tekirdağ'da yaşayan arkadaşım Seyhun'da kahve molası veriyoruz ama bize kahvaltı hazırlamış. Vedalaşıp yola çıkıyoruz heyecanla. Ve İpsala; çabukça gümrük işlemlerimizi yapıyoruz. Bahtiyar'ın bir anlık unutkanlığı yunan gümrük memurunun suratını asıyor. Hatırlıyor pasaportunu koyduğu yeri ve 1-2 standart sorudan sonra bırakıyor. Tam bu sırada bir sürpriz çıkıyor;  Ali ve eşi Tuğba' da yandaki otobüsten iniyorlar pasaport konturolüne. Selamlaşıp, ayak üstü kısa sohbetten sonra devam ediyoruz ve bağıra çağıra yunan topraklarındayız artık. Uğur nöbet ertesi olduğu için arkada uyuyor. Aleksandropoli'deki ayılmak için kahve molası, deniz kenarında uykumuzu açtı oldukça. Değişerek yola devam ve Kavala'dan ilk yabancı benzinimizi alıyoruz 2 aydır biriktirdiğimiz bozuk paramızla. Bu paralar bize 1000 km yaptıracak. Selanik'te Xristina ve onun  kardeşi Eleni kahvaltı için bizi bekliyorlar. Xristina ne sevdiğimizi iyi bildiğinden harika bir kahvaltı hazırlamış bile. Öğlene doğru Selanik merkezine toplu taşıma ile gidiyoruz. Selanik güzel kent. Her ne kadar hep İzmir'e benzetilse de bakımlılığı ile oldukça ileride. Kafede bira molasından sonra bir iki ihtiyaç için mağazalara bakınıyoruz. Dolaşırken Eleni'ye sorduğum lokantanın çorbacı olduğunu öğreniyorum. Hiç düşünmeden içeri dalıyorum Uğur'la. Muhteşem, olağan üstü. İşkembe ve paça çorbası. İstersen karışık. Tabak geldiğinde hemen resim çekip Cem Abiyi hatırlıyoruz, gıyabında zevkle içiyoruz. Bu sıcakta işkembe&paça beni diriltti adeten. Koca çorba kazanını da resimledikten sonra Paok taraftarı sahibi bizi gülerek gönderiyor. Eleni, Xristina ve bizi uğurluyor. Bahtiyar, Xristina'nın arabasında. Bir süre yol gösterip bizden ayrılacak. Yunan otoyolları bizimkilere göre çok düzgün ve güzel ama üzerlerinde benzin istasyonları yok. Ionnina'dan sonra benzinimiz oldukça azalıyor ve bizi geçen alman ve italyan plakalılara feribota gittikleri için söyleniyoruz. Karanlık iyice bastırdı ve benzin istansonu yol üzerinde yok. Hala da dahada yukarıya doğru tırmanmaya devam ediyoruz. Bir ara yükseklik 650 mt oldu, benzin son çizgide. Çok sayıda tünele girip çıktık. Gittikçe endişemiz artıyor bu arada. Benzinimiz kalmadı gibi, ama yol da aşağıya doğru inişe başladı artık. Nihayet liman kasabası Igoumenitsa'dan önce küçük bir yerde benzinci bulduk. Depomuzu doldurduk, inanmak istemedik bir türlü; yarım litreden az benzin kalmış depoda. Benzinin litresi burada 1,88 eur. Igoumenitsa tam liman kasabası, biletlerimiz aldıktan sonra yiyecek bişeyler arıyoruz. Birkaç pastane ürünü o kadar. Check-in ve limanda feribot sırasına giriyoruz. Çok sayıda yeni model karavan var, aralarında sırıtıyoruz bu kılıkla. İnsanlar haritamız karşısında takılıyorlar, kimi merakını gidermek için sohbet ediyor bizimle kimi de uzaktan bakıp bakıp duruyor. Gece 12 de kalkması gereken feribotta 30 dakikalık rötar var. Çok yorgunuz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder