21 Eylül 2011 Çarşamba

bahtiyar / 4.gun

Hareketli bir gecenin ardından 4. güne başladık. Ben yol boyu baya bir kilometre yaptığım için dinleneyim dedim biraz, Olcay 4 saat filan yol yapmış o esnada. Hatta arada kahve molaları, lastik hava basıncı kontrolleri filan var. Hiç farketmemişim. Uyandım, birer kahve içtik, sonra yeniden devraldım direksiyonu. Olcay dinlenmeye çekildi. Fransa devlet sınırına ayak bastık sonunda. Bu arada otoyol fiyatlarında çok acımasız fransızlar. Yakıttan daha fazla otoyol ücreti! Ben başka birşeyi farkettim. İtalyanlar ve fransızlar devlet sınırını iklime göre çizmişler. İtalya sınırında t-shirt yetmekte iken fransaya girdik, girer girmez 15 km. uzunluğunda bir tünel, çıktık, donuyoruz. Nazar edene at nalı girsin, arabanın kaloriferi muhteşem! Kapattıktan sonra baktık hala sıcak içerisi, camları açtık! Lyon'a kadar yağmur durmadı ama buğudan eser yok ön camda.

Lyon şehir merkezine vardık, üzerimizi değişip merkeze gittik. İnterneti olan bir yerde hem karnımızı doyurup hem de işlerimizi hallettik. Bizi merak eden, desteğini esirgemeyen arkadaşlarımızın olduğunu bilmek, yazılanları okumak müthiş bir duygu. Tabi bir de yakın olduğunu sandığım ama olmadığını anladıklarım.. Neyse uzun hikaye. Ama yazan, yazdıklarımızı okuyan, destek veren, telefonla arayan, mesaj atan.. Süper insanlarsınız bee! Lyon'dan yola çıkarken " What if god was one of us" radyodaydı..

Aşırı yağmurdan dolayı pek birşey anlamadık Lyon şehrinden. Şimdi ise Paris'e doğru yoldayız. Açtım netbook'u, bir taraftan fransız şarabımı yudumlayıp diğer yandan yazı yazıyorum. Hava açtı. Çok keyif alıyorum çok! Bu arada hiç bahsetmedim ama aşırı teknolojik oldu bu araba. 2 netbook, 2 GPS, inverter, kamera, fotoğraf makineleri her çeşitinden, dokunmatik ekranlı telefonlar havada uçuşuyor.. püf! Kalan şehirlerde daha fazla vakit geçirmek için bugünün çoğu yolda geçti. yani yazacak çok birşey yok. Gerçi yolda olmak çok daha zevkli benim için.

Yazının buraya kadar olan kısmını yazdıktan sonra Olcay yazmak ve uyumak için arkaya geçti, Uğur şöför koltuğunda, ben ise co-pilot..Biraz dayanıp uyku moduna aldım kendimi, malum 5-6 saat araba kullandıktan sonra 22 saat uykusuzluk, üzerine de fransız şarabı..Gözümü açtığımda Paris'e varmıştık. Arabada yatma sırası bendeydi. Bir de gece 15-20 dakika boyunca burnum kanamasaydı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder